Baycu Noyan’ın Moğol ordusu şehir merkezlerini, beldeleri ve yol üstünde bulduğu her yerleşimi yağmalamıştı. Köylüler canlarını kurtarabilmek için surlarla çevrilmiş şehir merkezlerine kaçarken, konargöçer Türkmenler ise Batı Uc’una göçüyordu. Bunun yanında tekke ve zaviyeleri olan şeyhler ile tasavvuf ehli de kendilerini daha güvende hissedecekleri batıya doğru yöneliyordu. Gittikleri Batı Ucu’nda kendi imkânları ile tekke ve zaviyelerini yeniden kurmaya çalışıyorlardı. Bunlardan biri de Şeyh Edebâli idi. 1206 yılında Kırşehir’in Mucur İlçesi İnanç Köyü’nde doğan Şeyh Edebâli’nin asıl künyesi İmadüddin Mustafa b. İbrahim b. İnanç el-Kırşehri idi. Şeyh Edebâli ilk tahsilini Karaman’da yaparken Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi’nin öğrencisi olmuştu. Daha sonra Dımaşk’a (Şam) giderek Sadreddin Süleyman b. Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış âlimlerinden dini ilim tahsil etmişti. Tefsir, hadis ve İslam hukuku alanlarında uzmanlaşmıştı. Kırklı yaşlarda Şam’dan Kırşehir’e dönünce tasavvufa yönelmiş, 1247’de Kırşehir’e yerleşen Ahi Evran ile Ahiyan-ı Rum teşkilatını geliştirmeye çalışmıştı. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi dönemin ünlü âlimleri ile sohbet edip hem bilgisini genişletirken hem de Ahilik teşkilatı işlerini yürütmüştü.
Ahi şeyhi unvanına sahip olan Şeyh Edebâli, Karaman-Kırşehir bölgeleri Moğol istilalarından bunalınca, Ahi Evran ile görüşüp, Türklere batıda yeni yurtlar açmak ve insanları İslam ile tanıştırmak ve de oradaki Müslümanların imanını yüceltmek için Batı Ucu’na gitmeye karar verdi. 1256 yılı sonlarında Şeyh Edebâli, Söğüt ile Eskişehir arasındaki Selçukluların tam Uc noktasında bulunan Eşkisehir Beyi’ne bağı İtburnu (Uludere) mevkiine gelip, kendine bir zaviye kurmaya başladı.