OĞUZLARIN ANADOLU’YA GÖÇÜ

Oğuz veya Türkmen göçünün başlangıcı Gök-Türk İmparatorluğu’nun 744 yılında yıkılışı ile başladı. Uygur ve Karluk egemenliklerinde yaşamak istemeyen Oğuzlar zamanla batıya doğru göç etti.

775-785 yılları arasında Oğuzlar Türk diyarından Mâverâünnehir (Sır Derya/Seyhun-Amu Derya/Ceyhun arası) topraklarına gelip Müslüman oldu.

924 yılı itibarı ile Kıtayların Kırgızları Orhun havalisinden atmaları ile Türk boyları yerlerinden oynamaya ve Oğuzlar Hazar Denizi taraflarına doğru Gürcan (Aral Gölü) sahillerine akmaya başladı. Kıtayların baskısı ile Türk halklarının birbirini sıkıştırmaları o derece şiddetlendi ki, 943’ten sonra Müslüman Oğuzlar artık Sır-Derya boylarından akın haline Mâverâünnehr’e doğru göçmeye başladı. 999 yılında Karahanlıların Samanî Devleti’ni yıkmaları ile Müslüman Türklere Güney yolu ve İslam ülkeleri açıldı.

1017’de Kıtayların ve Şamanî Türklerin üç yüz bin çadır halkı hâlinde doğudan Karahanlı ülkesine ve Balasagun yakınlarına gelmeleri hızlanınca, Togan Han yüz yirmi bin kişilik bir ordu ile bu istilayı durdurmayı bir süreliğine başardı ise de istila zamanla hızlanarak yeniden arttı.

Müslüman ve Şâmânî Türkler, kuzey ve güneyden olmak üzere iki büyük kol halinde batıya doğru göçüyordu. Bir millet kitleler ve dalgalar halinde İslam ülkelerine doluyor ve Doğu Roma İmparatorluğu idaresinde bulunan Anadolu hudutlarına yığılıyordu.

Selçuklular, Buhara civarında Karahanlılar ve Gazneliler karşısında perişan bir duruma düşünce Tuğrul Bey’in müsaadesiyle kardeşi Çağrı Bey üç bin süvari ile 1018 yılında, büyük mesafeleri ve türlü tehlikeleri aşarak Doğu Anadolu’ya bir sefer yaparken Türkistan gazilerinin geleneklerine göre yola çıkmış ve yeni bir yurt bulmak çareleri aramıştı.

1027 yılında Kıtayların baskısı ile Kun, Kay ve Kıpçak boylarının Oğuzları yurtlarından püskürtmeleri, Müslüman Oğuzların sel halinde Mâverâünnehr’e, Horosan’a ve diğer İslam ülkelerine göçlerini hızlandırdı.

Karahanlı ve Gazneli devletlerinin sürekli takipleri ile sıkışan, yersiz ve yurtsuz kalan Selçuklu Türkmenleri, zorlandıkça, Anadolu hudutlarını aşıyor; Doğu Roma ordularının saldırılarına uğrayınca da tekrar Azerbaycan’a ve İran’a dönüyor; fakat orada da barınamıyor, daimî bir hayat mücadelesi ve savaş hayatı geçiriyordu.

1040 yılında Selçukluların Dandanakan’da Gazneli Sultan Mes’ûd’u yenerek Tuğrul Bey idaresinde Büyük Selçuklu Devleti’ni kurmaları ile Oğuzlar, devletlerinden de destek alarak, Doğu Anadolu’ya geri dönmemek üzere akıyordu.

Mâverâünnehir coğrafyasından Horasan’a gelen Türkmenler burada yerleşme imkânı bulamadı. Onlar da daha batıya Rey, el-Cibâl ve Hemedân bölgesine, diğer bir ifadeyle Tuğrul Bey’in anne bir kardeşi İbrahim Yınal’ın faaliyet sahasına gitmek zorunda kaldı. Ancak onların burada da barınması mümkün olmadı. İbrahim Yınal yanına gelenlere: “Sizin burada kalmanız ve ihtiyaçlarınızı buradan karşılamanızdan dolayı ülkem sıkıntı içine girdi. Bana kalırsa yapacağınız en doğru iş Rumlara karşı gazâya çıkıp Allah yolunda cihad etmenizdir. Böylece ganimet de elde edersiniz. Ben de sizin izinizden gelip yapacağınız işlerde size yardımcı olacağım.” dedi. Bunu kabul eden Türkmenler de Doğu Anadolu’ya doğru yola çıktı.

1048’de İbrahim Yınal’ın yurt arayan büyük bir Türkmen kitlesini Anadolu cihadına göndermesi ve arkasından onun Selçuklu ordusu ile gelip Doğu Roma İmparatorluğu’na karşı Hasan-Kale (Pasinler) zaferini kazanması ve Erzurum’un fethi ile Trabzon’a ve Orta Anadolu’ya kadar topraklar Oğuzlara açıldı.

Tuğrul Bey 1054 yılında Erciş’i aldıktan sonra aynı yıl Ahlât’ı da fethetti. Bölgedeki en güçlü ve en büyük Doğu Roma kalesi olan Malazgirt’i almak için bir süre Ahlât’ta kalıp, üs bölgesi oluşturduktan sonra Malazgirt Kalesi’ni kuşattı. Tuğrul Bey, kaleyi alamayınca yaklaşan kış dolayısıyla ünlü komutanlarını ve ordusunun yarısını Ahlât’a gönderip kendisi de Adilcevaz’ı alarak Azerbaycan’a gitti.

Selçuklular Doğu Anadolu’ya akınlar yaparken, Oğuz göçü de durmaksızın bu bölgeye devam etti. Özellikle, Kars, Eleşkirt, Erciş, Ahlât, Adilcevaz, Muş, Hınıs ve Van civarına gelen Türkmen aşiretler nüfus açısından sayıca bölgede yaşayanları geçerek, yörede ana unsur durumuna geldi.

Ahlât, Adilcevaz, Erciş ve Van Gölü bölgesini yurt tutan Oğuz (Türkmen) Aşiretleri; Süphan Dağı, Rahva Ovası ve Nemrut Dağı’nı yaylak olarak kullanıyor, kışların sert geçtiği zamanlarda ise Musul, İran, Erzen ve Cizre bölgesine göç ediyor, yazları ise yine bu bölgelere geliyordu.

1059 yılında Türklerin Sivas ve Malatya vilayetlerini işgali, 1064’te Sultan Alp Arslan’ın Kafkasya ve Doğu Anadolu seferi ile Kars’ın fethi, 1067 yılında Selçuklu fetihlerinin Orta Anadolu’ya kadar yayılması ile Kayseri, Niksar ve Konya şehirleri Oğuzlara açılıyordu.

1068 yılında Afşin Bey’in Anadolu’yu istila edip Öküz Geçidi’ne (Bosphorus/İstanbul Boğazı) kadar ilerlemesi, Oğuzları bu topraklarda yerleşmeye cesaretlendiriyordu.

1071 yılında Sultan Alp Arslan’ın Şîî Fâtimîlere karşı Suriye seferi sırasında Malazgirt ve Halep’i Selçuklu idaresine alması ile de Fırat-Dicle arası Oğuzlara açılıyordu.

Sultan Alp Arslan’ın Doğu Roma İmparatorluğu ordusunu yenerek, 26 Ağustos 1071 Cuma günü Büyük Malagirt Zaferi’ni kazanması, İmparator Romanos Diogenis’i esir edip Doğu Roma’yı Selçuklu tabiiyetine almasıyla, Anadolu’nun kapıları bir daha geri dönmemek üzere Oğuzlara açılıyor ve ileride Anadolu’nun Türk yurdu olacağı tarih sahnesinde kesinleştiriliyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Dursun SARAL Kitap © 2023 Frontier Theme